2011’de başlayan Suriye halk hareketi bir ay sonra altıncı yılına girecek.
Bazen, düşüncelerinizi zamanlıca ifade eder, sonrasında aynı şeyleri tekrar etmenin bir manası olmadığını görürsünüz.
İş işten geçtikten sonra geriye dönüp, “ben söylemiştim” şeklinde hiç kimseye faydası olmayan tavırlar yerine, bundan sonrası için ne yapılabilir sorusuna kafa yormak daha erdemlicedir.
Fakat Suriye dış politikasında Türkiye başarılı mı başarısız mı sorusunun doğru cevabını bulmak için Suriye’deki iç savaşı ve nedenlerini tekrar etmekte bir mahsur yok sanırım.
Filhakika, Suriye meselesi, baştan bu yana Mısır, Tunus veya Libya’da gelişen olaylar gibi ele alınıp çözümlenecek bir mesele değildi.
Bu mesele, sadece soydaşımız ve akrabamız gözüyle bakılacak bir mesele de değildi.
Suriye meselesi, batının 100 yıl önce bu topraklarda başlattığı siyasi ve coğrafi parçalanmaya son halini vererek Anadolu ile Sünni İslam topraklarını birbirinden kalın bir duvarla ayırmaya yönelik din eksenli bir çatışmadan öte bir şey olmadı ve olmayacakta..
Batı tarafından bir yandan sömürü kaynakları güncellenirken, diğer yandan bu toprakların İslam öncesi sahiplerine iadesine yönelik büyük bir proje 5 yıldan beri uygulamaya konmuş duurmda..
Lafı kıvırmanın, eveleyip gevelemenin hiç mi hiç gereği yok artık.
Yok, uluslararası dilmiş, yok diplomatik kanalları çalıştırmakmış deyip oyalanmanın da zamanı değil artık.
Suriye projesini salt Esed rejimi ile muhalifler arasında bizi ilgilendirmeyen bir iktidar mücadelesi şeklinde anlatmaya devam edenler ya çok saf, ya da hedef saptırmak isteyenlerdir.
Bu proje, 2046’ya doğru büyük İsrail ile Ermenistan topraklarını özgürlük aşkıyla susamış Kürtleri kullanarak komşu etme projesidir.
Peki, özgürlük aşkıyla susamış Kürtlerin bu hesabın sonunda kazancı ne?
Ya batının dinini alacak, ya da batıdan havasını..
Ya, yüzyıllarca İslam’ın hizmetkârlığını yapmış Sünni Kürtleri, İran, Ermenistan ve İsrail üçgeninde sıkıştırıp tamamen laisize nadasına bırakıp sonra dinlerini empoze edecekler, ya da oynanan oyunu sonradan fark edip direnecek Sünni Kürtlere uzun yıllar sürecek yeni Filistin dramları yaşatacaklar..
Üçüncü bir alternatifi yok ve olmayacak.
Bu projeden Anadolu’daki Sünni Araplar da nasiplenecek tabi ki.
İslami fetihlerle Anadolu’ya yerleşmiş Arapları 1400 yıllık yurtlarından nasıl süreceklerini görmek isteyenler Suriye’nin kuzeyindeki, Rasulayn, AynelArab, Telabyad ve şimdi de Cerablus’ta koridor açmak için yapılan zoraki tehcire baksınlar yeter.
Müslüman Türkler peki?
İçerdeki gavurlaşmışlarla uğraşırken önce Suriye’deki Müslüman Türkmenleri, sonra Sünni İslam dünyası ile olan coğrafi bağlarını, sonra da kendi ülkelerini kaybetmeseler iyi..
Suriye arenası tam bir medeniyetler çatışmasına dönüşmüş durumda.
Bu çatışmadan mutlak galip ayrılmak isteyen batının, cihatçı grupları bir havuzda toplayarak İŞİD bahanesi ile toptan yok etmek, halen yürütülen bir takım algısal operasyonlarla zaten ılımanlaştırılmış İslam dünyasını tümden uyuşuk ve itiraz edemeyecek hale getirmek, cihat kavramını İslam dünyasının sözlüğünden tümden silmek üzere başlattığı hamlesi tıkır tıkır da işliyor şu an.
Ve en önemlisi de bu proje, İslam diyarı Anadolu’yu kalbinden, yani Allah’ın evinin coğrafyasından ve Sünni İslam dünyasından uzaklaştırarak tümüyle İslamsızlaştırma projesidir.
Aynı zamanda Afrika’yı da yetim bırakacak bu proje, 1400 yıllık intikam peşinde koşan Farslılar eliyle Arap dünyasının köleleştirilmesi ve Allah’ın evini teslim alma projesidir.
Kısacası bu proje Anadolu Türklerinin Beytullah’tan koparılarak 50 yıllık vadede tamamen İslamsızlaştırılması, Sünni Arap dünyasının hala ağabey rolünde gördüğü Anadolu ile iletişiminin araya girecek Kızıl Kürdistan ile kesilmesi, Barzani yanlısı Sünni Kürtlere mezhepsel dönüşüm uygulama ve itiraz edenlerin büyük kıyımdan geçirilmesi, Ortadoğu coğrafyasındaki bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarının batı eliyle sınırsız sömürülmesi, İsrail’i İslam öncesi kadim dostları Ermenistan ve ulusalcı Perslerle güvenli komşu etme projesidir.
Devamı yarına kalsın.
Sağlıcakla kalın.
@akgulahmet