Bir önceki yazımızda CHP, HDP gibi partiler ve bilumum terör örgütlerinin kaybedenler safında olduğunu belirtmekle beraber seçimin en önemli kaybedeninin AK Parti içindeki AKP’liler olduğunu söylemiştik.
Her ne kadar AKP içindeki AK Partililer başlığı, partinin son üç yılda içine girdiği durumu daha fazla yansıtıyorsa da, yeni bir karmaşaya yol açmamak ve meramımızı ifade edebilmek adına AK Parti içindeki AKP’liler tabirini kullanalım.
Bu grup, AK Parti tabanındaki oy potansiyeline neşter vurulmasına rağmen kendilerine dokunulmayan kripto fetöcularla Erdoğan isminden yıllarca nemalanan ve Erdoğan’ın samimimi politikalarını İngiliz-İran sinsiliğinde ve zaman zaman Kürtçülüğü de kullanarak tersine akıtmakta mahir önceki hükümetten seçkinler grubunun güçlendirdiği İslam-cılardan oluşmakta.
İslam-cılar derken bu ifadeyi geçtiğimiz gün Cem Küçükle başlayan tartışmadan bağımsız değerlendirmekte fayda var.
Osmanlının son dönemlerinde oldukça samimi bir akım olarak başlayan ve herhangi art niyetli bir grubun etkisine girmeksizin günümüze kadar İslami ruhunu ve çizgisini muhafaza ederek devam eden İslamcılık akımını günümüz sığ tartışmalarından uzak tutmakta fayda var.
Günümüzde bu kavramı çatı olarak kullanan gruplar öyle arttı ki, İngiliz İslamcılığı bile var ve bu durum hem Müslümanlara zarar vermekte, hem de İslama ve Müslümanlara karşı insanların nefretini artırmaktan başka bir işe yaramamakta..
İslamcılık istismarının son dönem Türkiye’sinde İngiliz-İran kliği tarafından ziyadesiyle kullanıldığının farkındayız ve İslamiliğini kaybetmeyen İslamcıları rencide etmemek adına uzun zamandır bu ifadeyi, arasına tire koyarak İslam-cı (İslam üzerinden alıp satanlar) şeklinde bilinçli kullananlardanız diyor, konumuza dönüyoruz.
Referandum propagandası boyunca yukarıda bahsettiğimiz her iki grubun ortak yuvalandıkları medya grupları ile seçim boyunca dostlar alışverişte görsün modundaki siyasi mümessillerinin ya suskun, ya da evet görünümlü hayır modunda olduklarını söylemek mümkün.
Daha acısı, 17 Aralıktan bu yana Fetö derin damarıyla siyasetin kalın duvarının şifreli ortaklığı diye bas bas bağırdığımız bu ortak grubun en büyük hedefi, paralelle mücadele sürecinde derin damar üzerine gitmektense tabanda mağduriyetler oluşturmak ve rakiplerini birtakım argümanlarla kirletip tasfiye etmek ve kendilerine yeni alanlar açmak suretiyle AK Partiyi içeriden zapt etmekti.
AK Partiyi içeriden zapt etmenin, Erdoğan’ı git gide yalnızlaştırmak ve Beştepe’de pasifize etmek anlamına geldiğini sanırım izah etmeye gerek yok.
Hatta denilebilir ki, 17 Aralıktan 15 Temmuza gelinen süreçte sahte mücadele yöntemi ile yumuşak tabanı Erdoğan düşmanlığı ve hain bir darbeyi benimseyecek kadar besleyen ve dik tutmayı başaran hareket, bu harekettir.
Güya Fetöya vuruyor gibi yaparken tam tersine neredeyse CIA’i bile Fetö ele geçirmiş şeklinde saçma Fetö efsaneleri anlatarak şokta olan bir tabanı Erdoğan’a karşı besleyen ama bir yandan da, Fetö Türkiye’de darbeye asla yeltenemez diyerek milleti uyutan ucube bir ekibin TV ve Gazetelerde nasıl pazarlandığını hayretle izlemiştik.
Aynı şekilde, 15 Temmuz sonrasında Erdoğan severlerin ciddi duygusal kırılma yaşaması ve olası bir seçimde çevrelerini de beraberlerinde taşıyacak mağdur kitlelerin oluşmasını sağlayan, etkin oldukları kısa bir sürede güya Erdoğan namına ama Erdoğan’dan habersiz bir şekilde siyaseti dizayn etmeye kalkan, samimi bir geçmişe sahip insanları öteleyen, çözüm sürecini Erdoğan’ın kararlığına rağmen PKK muhataplığına doğru sürükleyip sabote ederek ülkeyi bölünme eşiğine getiren, 16 Nisan gibi tarihi bir referandumda kritik kurumları da kullanmak suretiyle süreci zaman zaman sabote eden, kendilerinin hayırcı oldukları her hallerinden belli ama aynı zamanda hayırların artması için mağduriyet patlaması oluşturmak suretiyle Ak Partinin en az %10-12 kayıp kaçak yapmasını sağlayan, bu gerçeğe rağmen referandum sonrasında Devlet Bahçeli’den bir hayır gelmedi tezini işleyen, güneydoğudaki oyların kimlerden geldiğini saptırarak HDP ile paslaşıp yeniden PKK ile müzakere masası arayışına dönmek isteyende bu akımdır.
Tabi ki bu küresel şeytani akıldan rol alan İslam-cı ön kimliğe sahip üst bir akımdan bahsetmekteyiz
Taşra parti teşkilatlanmaları ile mahallenin medya, sendika ve sivil toplum örgütlerine dağıttığı etkin rolü bu amaç doğrultusunda kullanan veyahut farkına varmadan figüran rolünde oynayanların uygulamalarına girersek yazıyı kitaba dönüştürmüş oluruz.
Peki, bu etki Erdoğan’ın son MKYK’ya müdahalesine rağmen devam etmekte midir? Genel merkezde kısmen olmakla birlikte bürokratik yapıda ve taşrada etkin muhatap rolündeki bir takım azınlıklarla maalesef devam etmektedir.
Hazır bahsi geçmişken, Güneydoğuda alınan referandum sonuçları ve bu sonuçları pratik bir zekayla kendi emelleri doğrultusunda pazara çıkartanların nasıl bir saptırmaya gittiklerine de değinelim.
Gerçekten de söylenildiği gibi bölgeden Evet lehine kuvvetli bir destek geldi mi?
Geldiyse kimlerden ve ne şekilde geldi?
Kayıp kaçak durumu ne kadar, yeni oy artışı ne kadar?
Oy verenlerin AK Parti ile MHP arasındaki referandum ittifakına bakışı nedir?
Bütün bunları ve Güneydoğudaki Evet oyları üzerinden yanıltma başarı hikayesi pazarlayanların niyetini gelecek yazımızda değerlendirelim.
Sağlıcakla kalın.
@akgulahmet