Me Fat Kurban Bajrami

İHH’nın Kurban 2014 organizasyonu kapsamında Balkanların şirin ülkesi Kosova’daydık.

image001

Mardin’de başlayan gönüllü yolculuğumun ardından Ankara’dan gelen Hacı Bayram Tombul ve Halit Ortaköy’ün yanı sıra İstanbul’dan Halil Şentürk, Nida Kırömeroğlu ve İHH vakıf merkezinde görevli genç arkadaşımız Soner Karayel ile havaalanında buluşup İstanbul’dan Kosova’nın başkenti Priştine’ye 1 saat 15 dakikalık uçak yolculuğunun ardından ulaşıyoruz.

Priştine Adem Yaşari havalimanında, Kalliri Miressise’den Hacı Nasır ve Bayram Peja güler yüzleri ile bizleri karşılıyor.

Bir eğitim ve hayır kuruluşu olan Kalliri Miressise derneğinde bir yandan Hacı İskender’in ikram ettiği çayları Arnavut kökenli Bayram Peja’nın “Çayda dem Askerde kıdem” sözü eşliğinde yudumlarken, diğer yandan çiçeği burnunda ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel dokusuna dair bilgiler ediniyoruz.image002

Yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip olan Kosova, Avrupa’nın 50. ülkesi olarak bağımsızlığını 17 Şubat 2008 yılında ilan etmiş BM idaresinde bir ülke…

Başkenti Priştina olan bu ülkede halkın büyük çoğunluğunu Arnavutlar oluşturuyor. Ülke genelinde resmi dil olan Arnavutçaya ilaveten yerel diller arasına Türkçe dili de dahil edilmiş ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı Prizren şehrinde Türkçe resmi dil olarak kullanılmakta..

image003Ekonomisini ağırlıklı olarak ticaret, hizmet sektörü, tarım ve hayvancılığın oluşturduğu ülkede zengin yer altı kaynakları bulunmasına rağmen maddi ve teknolojik imkânsızlıklar nedeniyle bu kaynaklardan yararlanma oranı oldukça düşük kalmış. Öyle ki; sadece Mitroviça’da Tito döneminden bu yana atıl durumda olan devasa akü fabrikası bile yeniden faaliyete geçse ülke ekonomisine çok ciddi bir katkı ve refah artışı olarak yansıyabilir.

Güneyinde Makedonya, batısında Arnavutluk, kuzey ve doğusunda Sırbistan’ın olduğu engebeli bir arazi üzerine kurulu Kosova ekonomisinde kış ve yayla turizminin payı oldukça büyük. Özellikle Brezoviça bölgesi ile Priştine havalimanından Prizren’e doğru ilerlerken şahit olduğumuz ve yüksekliği 2750 metreyi bulan Şar dağlarında kendinizi bulutların üzerinden çok özel bir yerde hissedebiliyorsunuz.image004

Kosova halkının % 90’ı Müslümanlardan oluşuyor. Tamamına yakını Arnavutlardan oluşan Arnavutluk’ta Müslüman oranı %65 civarında iken % 95’i Müslüman olan Kosova’nın % 90’ını Arnavut kökenli Müslümanlar oluşturuyor.

Her ne kadar Yugoslavya döneminde bölge insanının dış dünyadan tecrit edilmesi bilinçli dindar sayısında bir azalmaya sebep olmuş ve Sırp mezaliminin doğrudan Müslüman Arnavutları hedef almasından dolayı etnik mücadeleye ağırlık veren İbrahim Rugova ile birlikte yerini kısmen etnik bilince bırakmış olsa da, son yıllarda Kosova Kurtuluş Ordusu’nun katkıları ve STK’ların ülke içinde yürüttükleri birtakım eğitim faaliyetleri neticesinde İslami bilinçlenmede önemli ilerlemeler kaydedildiğini söylemek mümkün.Arnavutluk’un tamamı, Kosova’nın %90’ı, Makedonya’nın % 30’u Arnavutlardan oluşuyor ve bu 3 ülke toplamında Müslüman Arnavutların oranı % 85 ortalamaya tekabül ediyor.

İslami düşünceye sahip Arnavut halkı her ne kadar 3 ülkeden birleşik bir büyük Arnavutluk düşüncesinde ise de, Osmanlı’nın son mirası olan bu topraklarda İslami uyanışın önüne geçmek ve bölünmüş Arnavut topluluklar üzerinde misyonerlik faaliyetlerini daha rahat sürdürmek amacıyla Makedonya başta olmak üzere Batı ülkeleri ve NATO tarafından bu birleşmenin gerçekleşmemesi için azami gayret sarf edilmekte.

Kalliri Miressise’nin fedakar başkanı Hacı Kemal’in dernek çalışmaları hakkında bilgi alırken ikram edilen çaydan bir yudum aldıktan sonra soruyorum:

–          Çay kaçak mı?

–          Kaçak değil, Seylan çayı ..

Kahkahayı basıyoruz.. Öyle ya Seylan bir tek bizde kaçak..

Yöresel kahvaltıda ikram edilen kol böreğini yedikten sonra İHH organizesinde kesimi yapılacak hayvanları yerinde görmek üzere şirin Türk kenti Mamuşa’ya doğru yola çıkıyoruz.

Orijinal adı Mahmut Paşa olan Mamuşa’da bizleri Gönül eli derneğinden güler yüzlü genç bir ekip karşıladı.  Dernek başkanı Haşim Morina’dan hem şehir, hem dernek çalışmaları hakkında bilgi alıyoruz.

image005

3 dilli tabelaların kullanıldığı 6000 nüfuslu kentin Bursa başta olmak üzere Türkiye ile akrabalık dâhil çok sıkı ilişkileri var. Öyle ki, sadece Mamuşa’dan Türkiye’ye okumaya giden öğrenci sayısı 100’ün üzerinde ve ilk defa 5 kız öğrencinin İmam-hatip liselerinde okumak amacıyla Türkiye’ye gittiğini sevinerek anlatıyorlar.

Kosova’daki Türkler, ağırlıklı olarak Prizren kenti civarında ikamet etmekte ve İslam Türk geleneklerini halen muhafaza etmekteler.

Bizde kullanılması nerdeyse yasaklanacak dereceye gelen Gavur-Müslüman veya Gavur-Türk kavramı burada oldukça yaygın.

Hac vazifesini ve hacıları oldukça önemsiyorlar. Cami avlusunda sohbet ettiğim Hacı Sadri amca 4 kere hacı olduğunu ve sadece bu sene 16 kişiyi kutsal topraklara gönderdiklerini övünerek anlatıyor.

Bizler İstanbul’dan daha evvel Müslüman olmuş topluluklarız diyor birisi ve ekliyor: “Türkiye’den şimdilik en önemi isteğimiz eşi dini eğitim almış imamların bir an evvel bu topraklarda görevlendirmesi”.. Hem yeni neslin gâvurun insafına bırakılmaması, hem kadınlarının eğitimi için bunu çok önemsiyorlar.

image006Osmanlı döneminde Tokat vb. illerden bu bölgelere gelip yerleşmiş Türk nüfusun 30-35 bin civarında ve ülkenin %3-4 lük kesimini oluşturduğunu öğreniyoruz.

Türkçe dili, Prizren başta olmak üzere Kosova’nın birçok bölgesinde insanların aşina olduğu bir dil. Öyle ki, AGİT tarafından Kosova vatandaşlarının konuştukları dillerin sorulduğu nüfus sorgulamasında yaklaşık 250.000 kişinin Türkçe konuştuğu kaydedilmiş.

Mamuşalılar, daha önce ülke genelinde resmi dil statüsünde olan Türkçenin, 1999 yılından sonra BM önderliğindeki uluslararası güç tarafından resmî dil olmaktan çıkarıldığını ama Mamuşa gibi kentlerde yerel dil kapsamında eğitim ve yönetim dili olarak kullanılmaya devam etiğini anlatıyorlar.

image007Kentte kısa bir tur atıyor ve kurban için satın alınacak hayvanları yerinde seçmeye gidiyoruz. Oldukça besili olan kurbanlık büyükbaşları görünce yüzümüz gülüyor.

image008Daha önceki gözlemlerime dayanarak gönül rahatlığıyla ve tüm samimiyetimle söylemeliyim ki İHH organizesinde kurban çalışmaları çok sağlıklı yürütülmekte. Hele de Kosova’da kesilecek kurbanları gördükten yakinim daha da arttı. Özellikle Sırbistan’dan getirilen ve her biri yaklaşık 650-700 kiloyu bulan büyükbaş hayvanların 300-350 kilo civarında et bıraktığını ve hisse başına 45-50 kilo düşeceğini duyunca yüzümüz gülüyor ve Rabbimize şükrediyoruz.Akşamüzeri döndüğümüz Prizren’de kısa bir şehir turu attıktan sonra 1600 metre yükseklikteki Yetim Kulesi Restoran’ına araçla 40 dakikalık bir tırmanışının ardından ulaşıyoruz. Oldukça otantik bir mimariye sahip bu tesisin işletmesini Kalliri Miressise gönüllüleri üstlenmiş. Gelirinin büyük kısmını Müslüman yetim çocuklarına harcayan tesiste yine gönüllülerin sahiplendiği yetimler çalışmakta..image009

İlerlemiş yaşına rağmen gece yarısına kadar yemek yemeyip bizleri bekleyen Hacı Kemal amca ve Bayram Peja’nın bu davranışı bizleri duygulandırıyor ve art arda gösterdikleri misafirperverlikten (Türkiye’de bunun telafisini yapabilir miyiz diye düşünüp) mahcubiyet duyuyoruz.

Me Fat Kurban Bajramı

Birkaç saatlik uykunun insanı zinde tuttuğu bu ortamda sabah namazının hemen ardından Prizren Bayraklı Camiinde bayram namazını eda etmek üzere şehre iniyoruz.

image010TRT’nin canlı yayınla verdiği bayram namazında Arnavutça bayram namazı hutbesini dinliyoruz. Dünyanın her yerinde ezanların bir, namazların bir olduğunu biliyoruz ama Arnavutça hutbeyi ilk defa dinlememe rağmen İslam’ın ortak gönül dili sayesinde büyük çoğunluğunu anladığımı ifade etmiş olayım.

Bol bol dua ve tekbirler var. Namaz sonrası bayramlaşma bizimki gibi.. El sıkışanlar, Türkçe “hoş geldiniz” diyenler..

Bizler de “bayramınız mübarek olsun” şeklinde Türkçe kutlama yapanlara Arnavutça “Me Fat Bayrami”, “Me Fat Kurban Bayrami” şeklinde verdiğimiz karşılığı tatlı bir tebessüm olarak geri alıyoruz.

Elimizdeki balonları çocuklara “Me Fat Bayrami” deyip dağıtıyoruz.

image011

Kurban kesiminin adet üzere ilerleyen saatlerde ve ikinci gün gerçekleşeceğini söyleyen Bayram Peja, namazın ardından bizleri evinde ağırlıyor. Hızlı ve ve lezzetli bir kahvaltının ardından Mamuşa ekibiyle Kosova’nın tarihi güzelliklerini gezmek üzere buluşuyoruz.

Gün boyunca Kosova’nın şehirlerine hızlı bir tur atıyoruz. Mamuşalı Burhan Kruezi’nin güzel sesiyle dinlettiği müzik ziyafeti eşliğinde Sultan Murad Hüdavendigar’ın bayraktarı Gazi Mestan türbesini ziyaret edip o meşhur savaşın yapıldığı Vardar ovasını tepeden izliyoruz.

image012Hemen ardından Sultan Murad’ın türbesine uğruyoruz. Türbedar olduğunu söyleyen yaşlı bir teyze ile kısa bir sohbet yapıyoruz. Teyzenin anlattığına göre türbedarlık kendilerine ecdadından devreden bir görev ve aile olarak bu görevi yerine getirmek için ta Özbekistan’ın Buhara kentinden kalkıp buralara geldiğini anlatıyor.

Buradan ayrılıp Sırp dağlarının gölgesindeki Mitroviçe şehrine ulaşıyoruz. Savaşın en büyük acılarını ve karmaşaları yaşayan, hatta 2.dünya savaşının patlak vermesine yol açan bir kentmiş Mitroviçe.

image014Bayrampaşa belediyesi şehre ayna olacak çok güzel bir cami yaptırmış. Türkiye’deki isimdaşına oldukça benzeyen bu caminin adı da Bayrampaşa camii. Müezzinliği yapan Burhan’ın mükemmel kıraati bizi Süleymaniye camisine götürüyor. Temiz ve şık bir kıyafetiyle bizi karşılayan cami imamı bu görevi fahri olarak ifa ediyor ve bizde geçmişte olduğu gibi zekat vb. yardımlar alarak geçimini sağlamaya çalışıyor ama halkın ekonomik gücü olmadığından kendisi de geçimini sağlamakta oldukça zorlanıyor.

Mitroviçe’nin ardından Kosova’nın en fedai ve savaşçı bölgesine, yani Drenisa’ya gidiyoruz. “Bal ve Kan diyarıdır Balkanlar” diyor birisi..

image016UÇK Kurutuluş savaşçısı ve kahramanı Adem Yaşari’nin evini ve ailesinden 7 yaşında katledilenlerinde bulunduğu şehitliği ziyaret ediyoruz. Kosova’nın kurtuluş mücadelesini ve Sırpların yaptığı katliamları rehberimizden dinlerken İslam dünyasının son yüzyılda sadece burada değil, dünyanın her tarafında geçirdiği ağır baskıları da düşünerek oldukça duygulanıyoruz.

image017Yolumuz üzerindeki İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un baba ocağı olan İpek kentinde bir süre dinlendikten sonra Prizren’e geri dönüyoruz.

Yol boyunca birbiri ardına tarihi eserlere rastlıyoruz. Tarihi çarşılarda gezinip açma kapama musluğu bile olmayan Allah vergisi temiz şadırvanlardan mis gibi kaynak suyunu içiyoruz. Suzi vb. şehirden geçen dereleri, şehirleri tepeden gören dağları ve kaleleri, tekkeleri, Sinan Paşa gibi camileri ve Taşköprü benzeri eserleri gördükçe mest oluyor ve her yerde olduğu gibi Balkanlarda da Osmanlı’nın fethettiği yerlerde sömürü değil, halka yatırım yaptığını gözlerimizle görüyoruz.image018Bir şeyi belirtmeden geçemeyeceğim. Bu saydığım eserlerin birçoğunun yeniden hayatiyete geçirilmesinde ve restorasyonunda TİKA’nın katkısı oldukça büyük. TİKA ihtiyaç duyulan hizmet sahasını belirlemekle kalmıyor, gücünün yettiği onarım ve yeni yatırımları kendi bütçesi ile, gücünü aşan restorasyon ve yeniden imarları ise Diyanet, belediye vb. kurumları sponsor yapmak suretiyle çok hayırlı hizmetlerde bulunuyor.

 

Kurbana Vekalet

Gezinin ardından Hacı Kemal amcayla buluşup Kurban kesimine şahitlik etmeye gidiyoruz. Tekbirler eşliğinde kurbanlıklar kesildikten sonra günün yorgunluğunu atmak üzere yetim kulesi restorana geri dönüyoruz.

image030Ertesi gün sıra kurban dağıtımlarına geliyor. Önce Gönül eli derneğinin organizesinde Mamuşa’da, ardından Kalliri Mirressis’in organizesinde Prizren’de fakirlerin evine kadar servisi ediliyor kurban hisseleri..

Her bir eve yaklaşık 10 kg et takdim ediliyor.

image024Hepsi yokluk yaşayan ailelerin bu eti en az 2-3 ay kullanacaklarını öğrenince burukluk hissediyor, et alabilmiş olmanın huzurunu yüzlerine yansıtan kadınları görünce, yaşadığımız lüks ve israf dolu hayattan bir kez daha utanıyor ve yardımların İHH eliyle gerçek sahiplerine ulaştığı için yeniden şükrediyoruz.

Dağıtımlar sırasında çevreyi gezme imkanını buluyoruz. Sanki evimizin bir sokak ötesinde komşumuzlarmış gibi bir his beliriyor içimizde..

image029Türkiye’den geldiğimizi öğrenen Kosovalıların yüzündeki mutluluğu okuyoruz.

Osmanlının yetimleri gibi görüyorlar kendilerini..

Avrupa’nın siyasi ve kültürel baskısını anlatan bir Arnavut’a çözümü soruyorum. “Çözüm büyük abimizde.. Sıkıştık mı büyük abimiz Türkiye’ye şikayet ederiz onları” deyince Mısır, Tunus, Libya, Suriye, geldiğim güneydoğu bölgesi gözlerimin önünde film şeridi gibi geçiyor ve “Büyük abi 100 yıldır ilk defa kafasını kaldırıp kardeşlerim ne yapıyor diye baktığı için abluka altında.. Dua edin o an yakın inşallah “ demekten başka bir şey bulamadım.

image032image031Hem Mamuşa’da, hem Prizren’de Anadolu’da kaybettiğimiz cömertliği, misafirperverliği, sıcak ilgiyi orda bulmanın hem sevincini hem şaşkınlığını bir arada yaşıyoruz. “Osmanlı, iyi ki zamanında buralara gelip İslam kültürünün, edep ve adabının yerleşmesine vesile olmuş. Öyle ya Türkiye’de kaybettiğimiz bir çok güzel gelenek ve göreneğin en canlı halini burda şimdi bulduk” diyoruz birbirimize bakarak..

image033Son gün dağıtımları tamamladıktan sonra Kalliri Miressise derneğine uğruyoruz. Hacı Kemal’in yetiştirdiği öğrencilerinden Menduh Alaybey’in Türkçe Arnavutça ve Arapça ilahileri ile mest oluyoruz. Duvardaki onlarca yetim fotoğrafını gösteriyor Hacı Kemal.. “Bunların hepsi anne baba oldu artık” diyor. “Hepsinin çocukları var ve dinlerini kültürlerini kaybetmediler. Çocuklarıyla beraber bizimleler çok şükür” diyor.. Bir yetimle ilgilenmek bir nesille ilgilenmek gibiymiş onu anladım.

image034Kısa bir sohbetin ardından veda zamanı geliyor. Priştina havaalanına kadar gelip bizleri uğurluyorlar. Sultan Murad Hüdavendigâr’dan müsaede isteyip, Adem Yaşari’ye ve imanlı bir neslin devamı için zor şartlarda mücadele veren Hacı Kemal amca başta olmak üzere Müslüman Arnavut ve Türklere “bir ve beraber olacağımız zaman yakındır” temennisiyle veda ediyoruz.

Kosova’dan Aklımda Kalanlar

Kosova’da kaldığımız her gün bambaşka olaylara şahit olduk. Uzun zamanınızı alır düşüncesi ile aklımda kalan birkaç şeyi özetleyeyim.

1-      Son gün dağıtımlar bitince “Keşke daha fazla kurban ve diğer imkânlarla gelebilse idik” diye hayıflandık. Kalliri Miressise başta olmak üzere partner kuruluşlar oldukça samimi çalışan organize ekipler. Her şey plan doğrultusunda çok güzel ilerledi. İlişkilerin daha da geliştirilmesi ve desteklerin daha arttırılmasında fayda var.

2-      Tüm dünyada olduğu gibi burada da Avrupa’nın kurulu sömürge düzenine karşı bir direnç var ama nafile.. Euro haya pahalılığını ikiye katlamış ve fakirlik günden güne artan bir gerçek.. Ülkede Tito döneminden kalma bir çok sanayi altyapısı var ve bu atıl durumdaki bu sanayiyi yeniden ihya etmek için Türk müteşebbislere öncülük edilmelidir.

3-      Her ne kadar bayram boyunca Türkiye’den gelen hayırsever Türk vakıfları ve vatandaşlarının çalışmalarına şahit olduysak ta, Misyonerlik ve katolikleştirme çalışmaları had safhada.. 150 euro maaş ve karşılığında kiliseye devam şartı misyonerliğin ne denli yaygın olduğunu göstermeye yetiyor.  Diyanetin özellikle aileleri yetiştirmeye yönelik bayan görevli göndermesi veya evli ve hanımı dini birikime sahip imamların görevlendirilmesinde dini açıdan büyük sorumluluklar var.

4-      İslam ve Müslümanlar aleyhine feci bir propaganda başlatılmış durumda. Bizim yaşadığımız 28 şubat darbesinden daha beter yürütülen küresel baskının neticesi olarak bir çok İslami hayır kuruluşu kapatıldı ve İmamlar gözaltına alındı. Kanaatimce Arnavutlukta % 65 olan Müslüman nüfus üzerinde oynama yapıp bunu % 20 lere çekmeyi başarırlarsa Kosova ile Arnavutluk’un birleşmesine bundan sonrası için izin verilip sıra Kosova’nın Hristiyanlaştırılmasına gelecek.

5-     TİKA’nın çalışmaları kayda değer lakin duyduğum en anlamsız çalışmalardan birisi Yunus Emre Enstitüsünün Türkçe kursları oldu. Ortalama 250 euro maaşa sahip bir ülkede 50 euro karşılığında isteklilere Türkçe öğretmeye kalkmak hangi süper akıllının buluşu anlamış değilim. TİKA kentsel altyapı ve iyileştirmelere ilaveten sosyal, kültürel kalkınmaya da kaynak bulursa çok güzel olacağı kanaatindeyim. Türklerin ve Arnavutların yeni nesle Osmanlıca öğretme hayaline şahit oldum. Hem Türkiye ve tarihle bağların kopmamasına, hem dini bilincin artmasına sebep olacak böyle bir ihtiyaca cevap vermenin 50 euro ücret alarak Türkçe öğretmekten daha ehemmiyetli olacağını söyleyebilirim.

Son söz  Osmanlı’yı sömürgeci diye bize tanıtan bizdekilere benden gelsin. Osmanlı, Vahşi Avrupa’nın aksine fethetmiş olduğu bölgelerde refah seviyesini arttırmak için bölgelerin kendi kaynaklarını kullanarak yatırımlar yaptı ve bu yatırımların izlerini Anadolu’dan ziyade hala balkanlarda, kuzey Afrika’da görmek mümkün.. Oysa ki sadece sömürgeci İngiltere’nin bu ülkelerden topladığı altın depoları tüm dünyayı doyuracak miktarda.. Osmanlı Şayet bu bölgelerin imkanını bu gün AB(D)’nin yaptığı gibi sadece Anadolu’ya aktarsaydı bu gün Anadolu’nun her metrekaresinde altından çeşmeler bulunurdu.

Yetimhane, Eğitim, Kur’anı Kerim dağıtımı, yerel sivil toplum örgütlerinin desteklenmesi, Ramazan iftar programları, bir takım yatırımlar ve Kurban kesimi gibi projelerle önemli hizmetleri yerine getiren İHH İnsani Yardım Vakfına ve evindeki rahatı bırakarak dünyanın dört bir yanında iyilik hareketinde koşturanlara selam olsun diyorum.

Sağlıcakla kalın

Ahmet AKGÜL

@akgulahmet