aller’in Newport şehrinde yapılan NATO zirvesinin ikinci gününde basın toplantısı düzenleyen genel sekreter Rasmusen, IŞİD tehdidine karşı bir an önce adım atılması yönünde müttefiklerin gösterdiği kararlılığı memnuniyetle karşıladığını ifade etti.
Bu karardan memnun olan tek kişi Rasmusen değil elbette..
Haçlı zihniyeti ile hareket eden NATO’ya üye birçok ülke ile bu acımasız çarkın dişlileri arasındaki kırıntılardan beslenmeye çalışan İslam ülkelerindeki işbirlikçilerin, İŞİD bahanesi ile İslami uyanışın her türlüsünü bastırmayı öteden beri arzuladıkları biliniyor..
USTAD’ın 2011 yılında hazırladığı “Dün, Bugün NATO” raporundan aşağıya alıntıladığım paragraf, son zirvede alınan kararların ne anlama geldiğini ve NATO’nun gerçek misyonunu net bir şekilde ortaya koymuştur.
“Başlangıçta güvenlik teşkilatı olarak kendini kabul ettiren NATO; adı konmamış bir misyon değişikliğine giderek, lağvedilmektense petrol ve diğer yer altı kaynaklarına sahip ülkelere karşı ABD’nin Jandarma Komutanlığına dönüşmeye başlamıştır. Meşhur bir tabirle ABD’nin arka bahçesi olarak kullanılan NATO, zengin yer altı kaynaklarına sahip güçsüz ülkeler üzerinde bir tehdit unsuru olmaya başlamış, müdahale etmek istediği ülkelere yakın üye ülkelerde jandarma karakolları kurmak suretiyle, güçlü ülkelerin sömürü düzenini sürdüren bir kuruluş haline gelmiştir. Nitekim tek başına üstleneceği operasyonlarda ciddi bir eleştiri alacağını hesaba katan ABD, müdahale etmek istediği bölgelere taşeron bir örgüt veya kuruluş olarak gördüğü NATO yoluyla müdahale etmektedir.
Bu iddianın en net delillerini Bosna-Hersek, Lübnan, Irakta ve son olarak Libya’da gördük. ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları doğrultusunda da kullanmaya devam ettiği NATO’nun son müdahalesi Libya’ya olmuştur. Fransa ile ortak başlatılan harekatın uluslararası meşruluğunun tartışıldığı sıralarda, ABD Başkanı Obama, Libya’ya müdahalenin NATO komuta-kontrol imkânları kullanılarak NATO içine alınması yoluna gitmiştir.
USTAD raporunun ilerleyen kısımlarında NATO’nun, “öğütücü özelliğe sahip devasa bir çark haline geldiği, önüne çıkan veya çıkma olasılığı olan her hedefi acımasızca öğütmeye başladığı ve bunu Türkiyeli veya Türkiyesiz yapmaya kendini iyice programladığı belirtilerek buna rağmen İslam ülkelerine yapılacak operasyonlarda NATO penceresinden Türkiye’nin, İslam dünyasından değerli bir temsilci olduğu” ifade edilmiş.
Rapor, “İslam ülkelerine karşı yürüttükleri operasyonları Haçlı Seferi, Odise’nin Şafağı vb. tarihsel ideolojiyle süslemeye çalışan ve durumdan vazife çıkartan üye ülkelerin niyeti ortada iken müttefik veya stratejik ortak baskısından sıyrılmanın uygun zemini aranmalıdır” ifadeleri ile devam ediyor.
Raporun tamamını www.ustad.org.tr adresinden okumak mümkün.
Gelelim NATO’nun Lizbondan sonraki en önemli buluşması olan Galler zirvesine..
Havadan bombalamalarla 3 yıldır yüz binlerce sivilin ölümüne sebep olan Esed rejimine uzlaşı tavsiyesi yapan batı, Galler’in Newport şehrinde 28 üye ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla düzenlenen NATO Zirvesinin sonuç bildirisinde, IŞİD’in, Irak ve Suriye halkları, bölge ve NATO ülkeleri için ciddi tehdit oluşturduğu belirtilerek sivil nüfusa yönelik saldırıları en güçlü ifadelerle kınandı.
Basına yansıyan şekliyle zirveden İŞİD’e karşı bir koalisyon kurulması kararı çıktığı anlaşılıyor.
İşin basın yansımayan kısmına gelince..
Suudi Arabistan istihbaratından bilgi sızdıran bir kaynağın ifadelerine göre:
- ABD, tüm bölge ülkelerinden kara, hava, lojistik ve istihbarat desteği vermelerini istedi.
- Türkiye IŞİD’e karşı saldırıya kara-hava desteği ve lojistik destek vermeyi, ayrıca üslerini kullandırtmayı kesinlikle reddetti ama NATO anlaşmasında yazılı olan istihbarat paylaşımı vb. konularda işbirliğini kabul etti.
- Ürdün istihbarat ve lojistik desteğinde bulunmayı, hava sahasını açmayı ve kara harekatı istisna olmak kaydıyla özel operasyonlara katılmayı kabul etti.
- ABD, Suudi Arabistan’dan kara harekatı için asker talep etmediyse de, Suudi Arabistan istihbarat ve lojistik desteği vermeyi, hava sahasını, üslerini ve limanlarını açmayı, sınırsız maddi destek ve aşiretleri IŞİD’e karşı desteklemeyi kabul etti.
- Tüm Körfez ülkeleri sürece bir şekilde dahil olmayı kabul etti. Bunlardan Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Katar ve Umman’a göre IŞİD’e karşı saldırıya destek vermeye daha istekli olduğunu beyan etti.
- Tüm Avrupa ülkeleri ve NATO üyeleri kara harekatından uzak durmakla birlikte Türkiye’nin istihbari bilgi paylaşımı hariç, hava saldırılarına dayalı özel harekat misyonları üstlenmeyi kabul etti.
- Hava saldırısına karadan destek ise İran, Şii Irak Ordusu, milliyetçi Kürtler (PKK+Kürdistan Bölgesel Yönetimi), Esed Rejimi Ordusu, Uyanış Konseyleri (Sahva) ve ÖSO tarafından sağlanacağına dair karara varıldı.
- Irak’ta Şii Irak Ordusu kara saldırılarına % 60, İran % 35 ve Peşmerge % 5 düzeyinde katılım gösterecek.
- Suriye’de ise Hizbullah ve Suriye Ordusu % 75, ÖSO % 25 oranında katılımda bulunacak.
- İran ve Amerika arasında koordinasyon eksikliği giderilecek ve Irak Ordusu ve Peşmerge üzerinden teferruatlı bir işbirliği içersine girecek.
- ABD ve Esed rejimi arasındaki işbirliği Birleşik Arap Emirlikleri İstihbaratı üzerinden koordine edilecek.
Suudi istihabaratından sızan bu bilgilere göre Haçlı zihniyetiyle hareket etmeye başlayan NATO ve bunlara ilaveten İran ve Şii Irak Ordusu, milliyetçi Kürtler (PKK+Kürdistan Bölgesel Yönetimi), Nusayri Esed Rejimi, Suriye’li Hiltoncu muhalifler ve ÖSO ile Sünni Arap devletlerinin tepesindeki yöneticiler, İslam devleti kurduğunu ilan eden IŞİD bahanesi ile olası tüm İslami grup ve cihadçıları ortadan kaldırmak üzere aynı tastan su içmek üzere anlaşmış görünüyor.
Irak ve Suriye’de hızlı bir şekilde örgütlenen ve İslam devleti hilafet ilan eden yeni adıyla İD (İslam Devleti)’nin üst aklıyla ilgili soru işaretleri elbette cevabını bulmuş değil ama NATO zirvesinde üzerinde anlaşılan hususların İslam’ın geleceği açısından neyi hedeflediği konusunu diğer yazıya bırakalım
Sağlıcakla kalın
@akgulahmet
USTAD 08.09.2014
NATO Zirvesinin Tamamlayıcı Unsuru Olarak Cidde Toplantısı
Bir önceki yazımda Suudi Arabistan istihbaratından sızan ve bölge ülkeleri ile bir takım örgütlerin Sünni kıyımına dâhil edileceği ortaya karışık bir haçlı ittifakının ABD eliyle kurulacağını aktarmıştım.
Bu uyarımın 3 gün sonrasında Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde İslam Devleti (IŞ)İD kılıfı giydirilmiş “Terörle Mücadele Toplantısı” yapıldı.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin organizesinde yürütülen ve Mısır devlet başkanı Sisi ile Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el-Arabi’nin büyük destek verdiği bu toplantıda başta ev sahibi Suudi Arabitan olmak üzere, ABD, Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Katar, Kuveyt, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman bildirgeye imza koydu.
Türkiye ise NATO toplantısındaki kararlılığını sürdürerek imza atmadı.
Prensipte daha önce anlaşmaya varılmasına rağmen Cidde toplantısında bölge halkının tepkisini çekmemek adına deklare edilmeyen ABD-İran-Esed-PKK arasında yakın zamanda güçlendirilen ortaklık Terörle Mücadele adı altında daha da sağlam bir temele oturtulmuş oldu.
ABD’nin Irak topraklarına yönelik hava saldırısına % 60 oranında İran, % 35 oranında Şii Irak Ordusu ve % 5 oranında milliyetçi Kürtler (PKK+Kürdistan Bölgesel Yönetimi) karadan destek verirken, Suriye topraklarına yapılacak hava saldırısına ise % 75 oranında Esed Rejimi Ordusu ve % 25 oranında Uyanış Konseyleri (Sahva) ve ÖSO tarafından destek sağlanacak.
ABD ile İran arasındaki koordinasyon Irak Ordusu ve Peşmerge üzerinden yürütülürken, ABD ve Suriye Esed rejimi arasındaki koordinasyon ise Birleşik Arap Emirlikleri İstihbaratı üzerinden yürütülecek.
Terörle Mücadele adı altında yürütülecek ve büyük bir Sünni kıyımı yapılacak bu operasyonda halen ABD’nin terör örgütü listesinde yer alan PKK ile direk ortaklık kurmasının uluslararası olumsuz yansımaları dikkate alındığında, ÖSO ve Peşmerge adı altında gerek Irak’ta Kürtlere düşen % 5 lik katılım, gerekse Suriye’de % 25 lik katılımın belkemiğini PKK-YPG güçleri oluşturacak.
(İŞ) İD’i Bir Başka Pencereden Değerlendirebilmek
Irak ve Suriye’de 2004 yılından bu yana el-Kaide ile bağlantılı faaliyetler yürütmesine rağmen el-Kaide lideri Zevahiri’nin 2013 yılında fesih ilanını vermesinin ardından müstakil hareket ederek bölgeden çok kısa bir sürede büyük bir nam elde eden İslam Devleti (İŞ)İD’i en yalın haliyle zalim, cani ve yabancı istihbaratların piyonu olarak tanımlamak işin en kolay kısmı…
Halbu ki; an itibarıyla 7 milyon nüfus ve Büyük Britinya toprakları kadar coğrafyaya hükmeden, başlangıçta 1000-1500 cihadçısı varken hızlı katılımlarla 100 bini aşan bir savaşçıya sahip olan, zabtettiği topraklarda hızlı bir şekilde belediyecilik ve sosyal kalkınma hamleleri başlatan bir yapı ile karşı karşıyayız.
Genel konjöktörün dışında hareket eden, aykırı ve hızlı çıkışlar yapan her örgüt gibi İslam Devleti İD’nin sahneye çıkmasından bu yana üst aklını dış güçlerin oluşturduğuna dair söylenti oldukça güçlüydü.
Kimisi için bu güç İran, kimisi için İsrail, kimisi için AB(D) aklından başka bir güç ve organizayon değildi.
Lakin kısa sürede taraftar bulan İD’nin tarihin gördüğü en azılı Rafizi düşmanı olduğu ortaya çıkınca İran elendi ve batının atacağı adımlar takip edilmeye başlandı.
Şahsi kanaatim 1000-1500 kişilik bir organizayona belki en fazla 500 istihabarat elemanı dahil edersiniz ama bu sayı yerelden ciddi bir destek alarak 100 binleri bulmuşsa kontrolden çıkmış demektir ki, özellikle Musul’un ele geçirilmesinin ardından batının elindeki uzaktan kumandanın kırıldığını daha önceki yazılarımda bizzat ifade etmiştim.
Kontrol edilemeyen bu güç, İsrail’in ülke dışındaki ilk ve tek askeri üssünün bulunduğu ve ABD ile İran istihbaratının önemli merkezlerinden birisi olan Erbil’e doğru yönelince Şengal Yezidileri yem olarak ortaya atıldı ve esas medyatik dezenformasyon başlamış oldu.
Gerek dünya medyasını, gerekse Liberal, muhafazakâr, ulusalcı fark etmeksizin Türk medyasının aynı kalemle manşet atmasını sağlayan yegane haber kaynağını bölgedeki yerel mekanizmalar oluşurdu ki, bu haberlerin % 90 ı tamamen yalan ve uydurmacadan ibaret haberlerdi.
Geçmişinde Rusya ve Afganistan gibi dünyanın bir çok bölgesinde cihat tecrübesi olan İslam Devletinin militanları için Irak ve Suriye’de karşılaştıkları medyatik savaş bir ilkti ve onlar da aynı yolu denemek istedilerse de Mart ayından bu yana sempatizanları tarafından açılan yaklaşık 60 bin twitter hesabı ve bir o kadar youtube hesabı bloke edilerek propaganda yapmaları önlenmiş oldu.
Olayların ortaya çıktığından bu yana Türk medyasınca servis edilmiş hazır haberleri okumak yerine gerek PYD gerekse İD kaynaklarından birebir takibi karşılaştırmalı olarak yapan ve takip ettiği çok önemli ve bir o kadar da mutedil bir hesabın en az 30 kez bloke edildiğine şahit olmuş birisi olarak söyleyebileceğim en net şey: ABD’nin Medya savaşlarına sürekli İD aleyhine müdahil olduğudur.
Bundan Sonra Ne Olacak?
Ortadoğu ve İslam dünyasında gelişen bir takım olaylara karşı safdil olmamak gerektiği gibi, bu gelişmeleri bütün bütün komplo teorileriyle izah edip sırtını dönmekte tarihin akışı içerisinde ciddi pişmanlıklar verdirebilir.
İslam Devletinin ortaya çıkışını İran, İsrail ve AB(D) üçgeninde değerlendirerek kestirip atmak kolaycılıktan başka bir şey değildir.
100 yıldır batıda yükseltilen dini ve ekonomik yaşantıya karşılık bilinçaltında öfke ile büyüyen mağlup Ortadoğu ve İslam dünyasının sosyal, ekonomik ve kültürel sömürüye tabi olduğunu görmeden, terör şeklinde tanımlamak batı ağzıyla konuşmaktan başka bir şey değildir.
Tek lider sultasından demokratik sultaya geçirilen Ortadoğu ve İslam ülkelerinde % 50 nin üzerinde oy alan İslami partilerin bile darbelerle alaşağı edildiğini gören ve bu yüzden demokrasiye inancı sıfırlanan insanları anlamadan masa başı analizler yapmak kolaycılıktan başka bir şey değildir.
İslam ülkelerinin satılık liderleri bir yandan 300 bin kişinin ölümüne neden olan Esed rejimini terör örgütü sayılmadıkça, işgal edilmiş topraklarda Hamas’ın seçim zaferine rağmen dünyanın gözü önünde sivil Filistinli katliamı yapan İsrail terör örgütü sayılmadıkça, Afrika’da Arakan’da ve dünyanın bir çok bölgesinde Müslümanlara karşı insanlık dışı işkence ve ölümlerle anılan İngiltere, Fransa vb. ülkeler terör örgütü sayılmadıkça Boko Haram veya İslam devleti gibi örgütlerin terörle mücadele kapsamında İslam ülkelerinden oluşan koalisyonlarla yok edilmesi bu sorunu çözmeyecek, bilakis daha da büyütecek ve gerçek dünya barışı ve huzur asla sağlanamayacaktır.
Afganistan’da şeriat ilan eden Taliban yönetimini hiçbir kural tanımadan düşürmeye çalışanlar, Pakistan’ın bir bölgesinde uygulanan şeriat düzenine tahammül edemeyip kanlı bir şekilde bastıranlar, dünyanın herhangi bir bölgesinde halkın memnuniyetle uyguladığı şeriat kurallarına tolerans göstermeyip ordularıyla, tanklarıyla, uçaklarıyla yerle bir edenler, Afrikada özüne dönmek isteyen kabileleri şeriat istiyorlar gerekçesiyle hunharca katledenlerin önayak olduğu Cidde toplantısı ve NATO zirvesinde görüşülen plan hayatiyete geçecek olursa;
Ortadoğu ve Arap dünyasında şekilsel olarak çarşaflı, siyah örtü, sakal, takke gibi İslami bir görüntü cihadçı veya el-Kaide’ci sayılmak ve Terörle mücadele kapsamına alınmak için uygun bir neden görülebilecek
Arapça yazılı tişört vb elbiseler kullanmak, Hz. Peygamberin “Allah, Rasul, Muhammed” yazılı mührünü övünerek paylaşmak, Dücane, Usame, Küteybe gibi isimler kullanmak cihadçı veya el-Kaide’ci sayılmak ve Terörle mücadele kapsamına alınmak için uygun bir neden görülebilecek
Kuranda yüzlerce yerde geçen cihat, kâfir, zalim, tağut ifadelerini içeren ayetleri kullananlar teröre kapı açan ifadeler olarak görülüp acımaksızın bastırılacak.
Bir bakıma 100 yıldır sosyal ekonomik ve kültürel aşağılanma ile sönmeyen cihad anlayışı yeni bir tuzakla ortadan kaldırılıp değil ılıman, uyuyan bir İslam dünyası üretilmiş olacak..
Dünyanın dört biryanından Suriye ve Irak havuzunda toplanan cihadçılar, AB(D) ve onların kuklası olan İran dahil Arap İslam ülkeleri liderleri ile ne acıdır ki, gasp edilmiş haklarının kazanımı için şiddet içermeyen her türlü mücadelede İslamcıları da yanlarında gören Kürt hareketinin dahil olacağı ortak bir koalisyonla yok edilmek istenmektedir.
Irak işgali ile on binlerce tecavüz ve işkencenin izleri hala silinmemiş Sünni Arapların hepsine (İŞ)İD bahanesi ile son ve öldürücü darbe vurulmak istenmektedir.
1400 senedir İslam ümmetinin doğasından var olan Emperyalizme düşmanlık, zalimlere karşı direniş ve İslami düzen arzusu İslam ülkeleri devlet başkanları üzerinden yok edilmek istenmektedir.
ABD ve Batı kara harekâtına girmesi halinde daha kör bir bıçakla karşılacağını iyi hesap etmiş olmalı ki, bu ihaleyi İslam halklarının eliyle yapmak istemektedir.
Bütün bunlara rağmen inanç gücünün enerji vb menfaat koridorlarını dağıtacak, İsrail’in tüm hesaplarını altüst edecek, Ürdün ve Suudi Arabistan dahil İslam ülkelerini zilletten izzete doğru götürecek yol uzak değil..
Sağlıcakla kalın
@akgulahmet