Ahmet Akgül:
Recep Tayyip Erdoğan, “Dokunan yanar” denilen çözüm sürecine 3 yıl önce siyasi hayatını yakma pahasına büyük bir kararlılıkla dokunmuş ve “Gerekirse baldıran zehri bile içerim” samimiyetiyle sadece siyasi hayatını değil canını ortaya koyduğunu net bir şekilde göstermişti.
100 yıllık bir nedenin ortaya çıkardığı 30 yıllık çatışmalı durumdan muzdarip olan herkes, çatışmaların sona ereceği, hafızalarda kötü iz bırakmış taş atan çocuk görüntülerinin biteceği, yürekleri dağlayan şehit haberlerinin duyulmayacağı, evlerden yükselen ağıtların kesileceği, patlama sesleri, yol kesme haberleri, adam kaçırma veya kundaklama olaylarının sona ereceği bir ülke hayaliyle Erdoğan’ın bu samimiyetine destekle karşılık vermişti.
Çok açık ve net konuşmak gerekirse, “Cumhuriyet tarihinin belki de en büyük projesi” diye tanımladığım bu sürece destek veren milyonlar, bir partinin veya bir örgütün karakaşı ve karagözü için değil, Erdoğan’ın samimiyetine destek oldu.
Milyonlar, birileri masa başında otursun da süslü cümlelerle PR yapmaya devam etsin diye değil, köklü bir çözüm bulunsun diye bu sürece destek verdi ve vermeye devam ediyor.
Milyonlar, iyi niyetle ilan edilen süreç kripto niyetlere sahip akıl vericiler sayesinde adım adım farklı bir yöne evirilsin diye değil, kaybedilen kardeşlik yeniden bulunsun diye destek verdi ve vermeye devam edecek.
Bu destek, en başından bu yana marjinal grupların etkisinde kalanlar hariç her kesimin desteğiydi
Batıda bölünme korkusu ve doğuda ayrılma hayali yaşayanların dışında kalan herkes, esas amacın kardeşlik ve yeniden bir araya gelme süreci olduğuna yürekten inandığı için bu sürece desteğini ilan etti.
Daha açık bir ifadeyle, sürecin sahibi Recep Tayyip Erdoğan olunca, kayıtsız şartsız seninleyiz mesajını verdi ve inisiyatif Erdoğan’da kaldığı müddetçe desteğini vermeye devam edecektir.
Çözüm sürecine destek veren herkes, sürecin ilk yılından itibaren olayların bıçak gibi kesilmesinden tutunuzda, bölgede oluşan sosyal ve ekonomik hareketliliğe kadar, Erdoğan’ın mimarı olduğu bu sürecin ne denli önemli ama bir o kadarda zorlu bir süreç olduğunu gördü.
Sürecin mimarının siyasi hayatına ve canına kasteden ilk baldıran zehrinin dış destekli Gezi parkında denendiğine, pamuğa sarılı demir yumruk operasyonları diye adlandırdığım ucu dışarda 17 ve 25 Aralık operasyonları ile art arda iki zehir daha zerk edilmeye çalışıldığına, gezi parkının bir yansıması olan 6-7 Ekim olayları ile doğu üzerinde apayrı bir zehirleme denemesi yapıldığına şahit oldu.
Basit günübirlik hesaplarını bu milletin hesaplarının üstünde tutan menfaatçilerin yaptığı seçim ve koalisyon hesapları ile yurtiçi ve yurtdışı akıl vericiler ve etkin basın diliyle yapılan tüm atakların sürecin gerçek mimarını devirmek, O’na diz çöktürmek üzerine kurulduğunu ve kurulmaya devam etiğini gözlemledi.
Bunların, sistemin bir parçası olan AK Partiyle fazlaca bir alacak verecek hesabına girmediğini, AK Parti ile ufak tefek hesaplar içerisine girenlerinde ana niyetinin Erdoğan’ın etrafını sarmalamak, hareket alanını kısıtlayıp varmaya çalıştığı hedefi bu yolla engellemek olduğunu son seçimle daha iyi görmüş oldu.
Hatta, Erdoğan’ın niyetini iyi bilmesine rağmen süreci akıl verici pozisyonunda süreci farklı yönlere evirmeye çalışanları, Demokratürk bir anlayıştan Demokratik bir zenginliğe doğru ilerleyen süreci Demokrakürt bir kavşağa sürükleyenleri süreci içeriden zehirlemeye çalışanlar olarak hafızasına katdetti.
Süreci Erdoğan’ın istediğinin dışında bambaşka bir yöne sürüklemeye çalışarak bölgeyi muhafazakar Kürt ve Araplar için sorunlu hale getirenleri ve ortaya çıkan her olumsuzluğun sorumluluğunu kendi haltlarında arayacağına, “sürecin gerçek mimarı Sayın Cumhurbaşkanımızdır” süslemeleri ile sayın Cumhurbaşkanında aramalarını bir kenara not etti
Özellikle son dönemde Suriye’de Arapların ezilmişliğini İŞİD üzerinden, Kürtlerin özgürlüğe aşkını PYD üzerinden dizayn ederek Suriye’nin kuzeyinde açılmaya çalışılan enerji koridoru ile hem Türkiye, hem de Türkiye’ye tarihi gelenekten gelen bağları kuvvetlendirmek isteyen Irak Kürtleri cezalandırılmak istenirken oluşturulan algı operasyonlarına yenik düşerek bölgenin Müslüman kimliğiyle ortaya çıkan Kürt ve Arap halkının hiç olmadığı kadar bir belirsizliğe itilmesine ve hükmen mağlup duruma düşürülmesine seyirci kalanların sadakatsizliğini hafızasına kazıdı.
100 yıllık kangreni İngiliz, Amerikan ev İsrail hesapları dışında kendi arasında çözmeye kalkışan Erdoğan’a içerideki satılık şürekaları aracılığıyla diz çöktürtmeye, tövbe ettirmeye çalışanları tek tek not aldı.
Sorunu çatışmasızlık ortamında çözmek varken bugün geldiğimiz noktaya taşıyan ve utanmadan bu durumu kötü lider Erdoğan algısıyla izah etmeye çalışan evden veya evin dışından olanlara söyleyeceğim şu ki, bu sorumluluk bilakis Erdoğan’ın iyi niyetine iyi niyet karşılığı vermeyen muhataplarında ve bu muhatapların Erdoğan’a fert olarak saldırmasında imalı bir şekilde sürecin mimarı Erdoğan’dır şeklinde karşılıklı paslaşmak suretiyle topu taca atan ve devletin eski baskıcı reflekslerine dönmesini isteyen gizli ortaklarındadır.
Erdoğan çözüm sürecinde, trafikte seyrederken araya giren ve kökü maziye dayanmayanların yeni bir zehir denemesiyle karşı karşıyadır.
Ama inanıyoruz ki iman varsa imkan da vardır. İçerden veya dışardan gelecek her yeni hamle, sürece samimiyetle dokunmaya devam eden Erdoğan’ı elbette biraz daha yakacak ama yıkmayacaktır.
Mevlana’nın meşhur “Hamdım, yandım, piştim” sözüne atıfla her yanma, yok olma veya küllenme değil, şüphesiz daha fazla pişirecektir.
Pişirdikçe de, darbelere karşı daha dayanıklı hale gelecek, gölge edenler azalacak, kopuşa ve çözümsüzlüğe giden yollar tıkanacak, bölge halklarını koruyucu demokratikleşme sürecinin pekişecek ve Erbil kapsısından Bağdat’a uzanan ve oradan Yemen’e ulaşan büyük ideallerin müjdesini verecektir.
Sağlıcakla kalın
@akgulahmet