Darbenin Adap ve Usulu Meselesi
Tam 11 gündür, bundan sonra ne olur kısmına kafa yoruyor, Sayın Cumhurbaşkanımızın ısrarlı bir şekilde “meydanları terk etmeyin” uyarısının ardında neler olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz.
Darbelerle dolu 100 yıllık ülke tarihimizde, ne yazık ki ordu, yabancı ülke istihbaratları namına birçok kez halk katliamına neden olacak darbeler gerçekleştirdi. Bunlardan 1980 darbesi ve ardından gelen 28 Şubat post modern darbesine birçoğumuz şahit olduk. Öncekileri de yaşayanlardan dinledik veya kitaplardaki acı hatırları okuyarak öğrendik.
Acı olan şu ki, kutsadığımız, peygamber ocağı diye gencecik evlatlarımızı severek teslim ettiğimiz ordunun darbelerle zarar verdiği vatandaş sayısı, ülke tarihi boyunca bu ülkeye kast eden teröristlere veya düşman askerlerine verdirilen zayiattan kat kat fazla olmuştur.
Elbette darbenin hiçbir meşruiyeti olamaz. Lakin geçmiş bütün darbeleri incelediğinizde, halk nezdinde bu darbeyi meşrulaşmaya yönelik sıkı bir ön hazırlık çalışması yapıldığını görmekteyiz.
Her ne kadar bu darbeler başka ülkeler adına memleketi yeniden dizayn etme amacı güdüyorsa da, kaba bir tabirle, bir adap ve usul içerisinde yapılmaktaydı.
Yani darbe öncesi, doğusundan batısına ülkenin her tarafı öyle karmaşık bir hale getirilir ki, istikrarın sağlanması adına ordunun devreye girmesi için halk, fiili ve kavli isteklerini açıkça beyan ederdi.
Vatandaş yaşananlardan öyle bıkardı ki, “Ordu göreve” sloganı ile orduyu resmen darbeye davet ederdi.
Bu taleplerin çoğalması üzerine ordu yerel dinamikler arasındaki çatışma ortamını darbe ortamına uygun hale getirmek için bir takım çalışmaları hızlandırır. İdareye el koyacağı uygun zaman ve zemini kollar. Şartlar tam olgunlaştığında kritik kurum ve sokak başlarını askerle kuşatılır. Ordu dışı silahlı unsurlar ve diğer olası bütün tehditler bertaraf edilir. Var olan bütün iletişim kanalları kontrol altına alındıktan sonra “ülkenin selameti, anayasal düzenin korunması” diye başlayan düzgün cümlelerle yapılan müdahalenin gerekçesi duyurulur ve halkın alkışları altında devlet idaresini devralır.
Bu süreçte yüzler değil, belki on binler ayaklar altında kalır kalmasına ama kısa bir süre sonra halkın iktidar göründüğü, perde arkasında ise ordu namına bu darbe senaryosunu oluşturan dış istihbarat unsurlarının gerçek muktedir gibi ülke yönetmeye devam ettiği durumlar ortaya çıkar.
Oysa 15 Temmuz Cuma günü yapılan darbe girişimi, hem devam edegelen istikrara kastetmiş, hem diğer darbelere nazaran darbe sonrası meşruiyet kazandıracak hiçbir davranış içerisine girmemiş, hem daha önemlisi, düşmanın dahi ilk etapta yapmaktan kaçınacağı milletin meclisi başta olmak üzere saygın kurumlarını bombalamak suretiyle halkın öfke patlamasına yol açmıştı.
Bu durumda şu soru akla geliyor.
Darbeci grubun kendi içerisinde amaç yönünden bir çelişki mi vardı yoksa darbeye çalım atan bir başka grup mu vardı?
@akgulahmet
Devamı Gelecek