Çözüm sürecinin başlamasından bu yana en sakin ve huzurlu günlerini yaşayan bölgede özellikle 17 Aralık sonrasında örgütün eylem planında bir değişiklik olmuşçasına olaylarda bir artış gözlemledik.
Saldırı, taciz ateşi, patlayıcılı eylem, sabotaj, kundaklama, yol kesme, adam kaçırmaların yanı sıra 1 yıl boyunca işitmediğimiz çatışma ve şehit haberlerini maalesef aldık.
Bir yandan bu hareketlilik yaşanırken, öte yandan ilginç bir şekilde silahlarıyla teslim olan örgüt mensuplarına dair haberler de buna paralel olarak artmaya devam etti.
30 Mart seçimleri sonrasında özellikle yoğunlaşan bölgedeki bu hareketlilik kamuoyuna çocuk kaçırmaları şeklinde yansıyan eylemlerle daha da ısındı.
Basında çıkan haberlerden, çözüm sürecinin başlangıcından bu yana 18 yaşından küçük 2500′e yakın çocuğun örgüt saflarına katıldığını anlıyoruz. (% 70′i 15 yaşından küçük; diğerleri 15-18 yaş arası)
Tabi bu çocuklar kaçtı mı? Kaçırıldı mı?
Hepsi için bunu söylemek mümkün değil aslında..
Bir kısmı kendi istekleri ile çıktıkları bir maceradan alıkonulmuş, bir kısmı yetiştikleri çevrede buna motive olarak dağ kadrosuna kendi isteği ile katılmış çocuklardan oluşmakta..
Özetle söylemek gerekirse, son 4-5 aydır çok girift olaylarla karşı karşıyayız.
Çözüm sürecinde bir yandan örgüte genç ve dinamik takviyeler yaşanırken, öte yandan bundan önce bırakın örgüte katılan çocuklarını istemeyi, PKK tarafından öldürülen yakınlarının cesetlerini bile istemek zorken, örneğini bölgede hiç görmediğimiz “Çocuklarımızı İstiyoruz” şeklinde annelerin eylemlerine de sahne olmaya başladı.
Şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, devletin silahlı kuvvetleri çözüm süreci boyunca süreci sabote edecek operasyonlardan hep kaçındı. Zaman zaman görülen toplumsal olaylara müdahalede de oldukça dikkatli davrandı.
Çözüm sürecinin bölgesel muhatapları da süreci baltalamamak adına zaman zaman toplumsal müdahalelerde bulunduklarına şahit olmaktaydık.
Lakin bu seferki olay bambaşka..
Genel olarak kadın hakları, eşitlik, insan hakları, ezilmişlik, çocuk çalışan vs. argümanları sıkça kullanan ve bu argümanlardan yola çıkarak çizdiği gelişim haritasından beslenen Kürt hareketinin muhatapları, adına ister kaçırma, isterseniz alıkoyma, isterseniz de gönül rızasıyla geleni kabul etme deyin. Kesinlikle beslendiği argümanlarla ciddi manada çelişen bir pozisyonda yakalanmıştır.
Hem çocuk hakları bakımından, hem de savaş hali pozisyonuna sokulan küçük çocuklarından dolayı annelik duygusu tavan yapan ve bununla rencide edilen kadınların haklarına dair ciddi bir çelişkidir bu.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde beklentilerin tavan yapacağını tahmin ediyorduk. Kürt hareketinin muhataplarının pazarlıkta elini güçlendirmek için dikkat çekmeye çalışacağını da biliyorduk. Hatta bunun için olayların tırmanabileceğini, kısa süreli bir çatışma sürecinin son 5 ayda olduğu gibi olabileceğini zaman zaman verdiğim beyanatlarda da ifade etmiştim.
Ama bu hamle gelecekte çok farklı yansımalara sahne olacak şekilde ters tepmiştir.
Kadınlar ilk defa, annelik duygusunu rencide eden örgüt ve diğer muhatapları sorumlu tutmuştur.
Örgüt ve bölgesel muhataplarına ise ilk defa, insan hakları, çocuk hakları konularında yönelik bölge içerisinden güçlü suçlamalar gelişmiştir.
Daha önce annelerin çeşitli platformlardaki feryatlarına kulak veren Sayın Başbakanın duruşunu politik değil, insani bir duruş olarak okumakta fayda vardır.
Bu duruş, ne Kürtlere, ne de çözüm sürecine karşı bir duruş değildir.
Kaldı ki çözüm süreci Analar ağlamasın, yürekler dağlanmasın niyetiyle başlamamış mıydı?.
Sayın başbakan gibi herkesin temennisi, çocukların asla pazarlık konusu yapılmaması yönündedir.
Burada bir rica veya pazarlık yapmanın aksine herkesin çocuklar üzerinden oynanacak oyunun tehlikeli bir oyun olacağının farkına varması gerekiyor.
İnsani bir bakışla bakıldığında da, o çocukların geri gelmesi, annelerin yanan ciğerine su serpmesi için yapılacak her çağrı tamamen insani bir çağrıdır.
Kim ne derse desin, PKK çocuklar üzerinden çok ciddi taktiksel bir hata yapmış, kılıcın ucunu taşa vurmuştur.
Her ne kadar BDP kanadından özellikle sayın Demirtaş’ın yerinde sakinleştirici ve umutlandırıcı yaklaşımları olmuşsa da bölgede oluşan soru işaretlerinin izi hafızalarda yer etmiştir.
Umudum odur ki öyle veya böyle en kısa sürede çocukların evlerine dönmesidir.
Sağlıcakla Kalın
USTAD 30.05.2014